Sohrap Sepehri Henüz Yolcuyum;Özyaşam Öyküsü, Anılar

Stok Kodu:
9786254497070
Boyut:
120-200-
Sayfa Sayısı:
112
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2023-03-09
Kapak Türü:
Karton
Kağıt Türü:
Kitap Kağıdı
Dili:
Türkçe
8,16
9786254497070
763684
Sohrap Sepehri Henüz Yolcuyum;Özyaşam Öyküsü, Anılar
Sohrap Sepehri Henüz Yolcuyum;Özyaşam Öyküsü, Anılar
8.16
“İlkokulun iyi öğrencilerindendim. Ama okulu sevmiyordum. Okula gideceğim zaman kalp ağrısı çekerdim. Uçurtmayı ders kitabından daha çok seviyordum. Ağustosböceğinin sesini öğretmenin öğütlerine tercih ederdim. Şehrimde müze yoktu. Galeri yoktu. Öğretmen yoktu. Eleştirmen yoktu. Gravür yoktu. Film yoktu. Ama insan ve çevreyle akrabalık, yakınlık vardı. Birleşen eller ve kerpiç duvarlar vardı. Gökyüzü vardı. Tecrübenin canlılığı vardı. Yalınayak yürünebilirdi. Toprağın sertliği tecrübe edilebilirdi. Nar koparılabilir ve yeni bir ahlak tasarlanabilirdi. Duvarın kerpiciyle dedikodu yapılabilirdi. Sokağın duvarı insanla beraber yürürdü. Böyle bir şehirde biz, bilinçlenmedik. Eleştiren, kıyaslayan insanlar olmadık. Şekil vermedik. Kendi duygusallığımız içinde yüzüyorduk. Yüreğimizi kaybediyorduk. Meftun oluyorduk. Biriktirip durduğumuz şey, tecrübenin zaferiydi. O kadar erken kalkıyorduk ki, uzak köylerde güneşin doğuşunu tecrübe ediyorduk. Biz, genişlik ve ferahlığın çocuklarıydık. Geniş ufukları övüyorduk. Zaman, bizim nefesimizde akıp gidiyordu. Kumların alçakgönüllülüğü öğreticiydi. Ufkun olduğu bir yerde, alçakgönüllülüğün olmaması düşünülemezdi.”
“İlkokulun iyi öğrencilerindendim. Ama okulu sevmiyordum. Okula gideceğim zaman kalp ağrısı çekerdim. Uçurtmayı ders kitabından daha çok seviyordum. Ağustosböceğinin sesini öğretmenin öğütlerine tercih ederdim. Şehrimde müze yoktu. Galeri yoktu. Öğretmen yoktu. Eleştirmen yoktu. Gravür yoktu. Film yoktu. Ama insan ve çevreyle akrabalık, yakınlık vardı. Birleşen eller ve kerpiç duvarlar vardı. Gökyüzü vardı. Tecrübenin canlılığı vardı. Yalınayak yürünebilirdi. Toprağın sertliği tecrübe edilebilirdi. Nar koparılabilir ve yeni bir ahlak tasarlanabilirdi. Duvarın kerpiciyle dedikodu yapılabilirdi. Sokağın duvarı insanla beraber yürürdü. Böyle bir şehirde biz, bilinçlenmedik. Eleştiren, kıyaslayan insanlar olmadık. Şekil vermedik. Kendi duygusallığımız içinde yüzüyorduk. Yüreğimizi kaybediyorduk. Meftun oluyorduk. Biriktirip durduğumuz şey, tecrübenin zaferiydi. O kadar erken kalkıyorduk ki, uzak köylerde güneşin doğuşunu tecrübe ediyorduk. Biz, genişlik ve ferahlığın çocuklarıydık. Geniş ufukları övüyorduk. Zaman, bizim nefesimizde akıp gidiyordu. Kumların alçakgönüllülüğü öğreticiydi. Ufkun olduğu bir yerde, alçakgönüllülüğün olmaması düşünülemezdi.”
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat