1879 Tarihli Usül-İ Muhakeme-İ Hukukukiyye Kanun-U Muvakkati,Nin Modern Usul Hukukuna Etkileri

Stok Kodu:
9789753686365
Boyut:
165-235-
Sayfa Sayısı:
285
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2022-09-29
Kapak Türü:
Ciltli
Kağıt Türü:
1.Hamur
Dili:
Türkçe
16,64
9789753686365
783140
1879 Tarihli Usül-İ Muhakeme-İ Hukukukiyye Kanun-U Muvakkati,Nin Modern Usul Hukukuna Etkileri
1879 Tarihli Usül-İ Muhakeme-İ Hukukukiyye Kanun-U Muvakkati,Nin Modern Usul Hukukuna Etkileri
16.64
erba volant, scripta manent! “Söz uçar yazı kalır” denmiştir. Oysa söz de uçmaz. Dilden dile dolaşır. Birinin söylediğini diğeri, bir üçüncüsüne nakleder. Sözü paylaşanlardan birinin unuttuğunu diğeri hatırlar. Dilden dile, kulaktan kulağa geçen söz bazen şekil değiştirir, yeni anlamlar kazanır, bazen eksiltmeler ya da ilavelerle murat edilenden bambaşka bir manayı ifade etmeye başlar. Sözün bu macerasında onu ilk söyleyen çok zaman unutulur. Söz başka kişilere mal edilir ya da büsbütün sahipsiz kalır. Nitekim 1. yüzyılda yaşayan Roma İmparatoru Titus'un Senato'ya hitabında kullanıldığı tespit edilebilen “Söz uçar, yazı kalır.” sözünü ilk defa kimin söylediği de artık bilinmiyor. Söz için bu söylenenler yazı için de geçerlidir. Yazı da elden ele, zihinden zihne dolaşır; dolaşırken değişir. Bazen hüsn-i niyyetle iktibas, hüsn-i maksadla teşbih, bazense suiniyyetle intihal edilir, tahrif olunur; lakin kaybolmaz. Dahası söz ve yazı bir milletin dilinden başka bir milletin diline de geçer. Geçerken de az çok ama mutlaka değişir, başkalaşır. Platon, Eflâtun; İbn-i Sina, Avicenna olur. Leylî, Leylâ'ya; Hüsrev Ferhad'a dönüşür. “Partially cloudy”, “parçalı bulutlu” oluverir. Bunun gibi, her milletin dilinde yaşanan ancak sürat ve şiddeti bakımından 20.yüzyılda Türk Dilinde yaşananın emsaline tesadüf edilmeyen bir süreç, sözün zaman içinde şekil ve anlam değiştirmesi, yeni kelimeler yeni söyleyişlerledile getirilir, yazıya dökülür olmasıdır. Bütün bu söylenenler, bilhassa sözün ve yazının zaman içinde değişip başkalaşması hukuk metinleri bakımından da bittabi doğrudur. Bir kanunname bazen onüç asır evvele ait bir müdevvenata atıfla “Mecelle” diye isimlendirilir; bazen iktibas edildiği milletin kanuna verilen ismin tercümesiyle - karıştırılmak ihtimali olmadığı halde İsviçre gibi dil birliği olmayan küçük bir devletin kanunlarında yapıldığı üzere başına “Türk” kelimesi getirilmek suretiyle - “Türk Kanun-ı Medenîsi” ve nihayet “Türk Medeni Kanunu” adını alır. İsim bu kadar değişirken muhteva da değişir. Muhtevayı anlayabilmek yani metni doğru yorumlayabilmek için onun delaletinin yani muhtevanın ve şeklin tarih içindeki yolculuğunun adım adım takip edilmesi, kökeninin ve zaman içinde uğradığı değişikliklerin ortaya çıkartılması gerekir. Daha doğrusu, doğru yorum için uygulanması gereken metotlardan biri de budur. Dr. Yavuz Özkan'ın “1879 Tarihli Usûl-i Muhâkeme-i Hukukiyye Kanûn-ı Muvakkati'nin Modern Usul Hukukuna Etkileri” başlıklı tezi, böyle bir çalışmayı medenî usul hukukumuz bakımından, hakkıyla gerçekleştirmiştir.
erba volant, scripta manent! “Söz uçar yazı kalır” denmiştir. Oysa söz de uçmaz. Dilden dile dolaşır. Birinin söylediğini diğeri, bir üçüncüsüne nakleder. Sözü paylaşanlardan birinin unuttuğunu diğeri hatırlar. Dilden dile, kulaktan kulağa geçen söz bazen şekil değiştirir, yeni anlamlar kazanır, bazen eksiltmeler ya da ilavelerle murat edilenden bambaşka bir manayı ifade etmeye başlar. Sözün bu macerasında onu ilk söyleyen çok zaman unutulur. Söz başka kişilere mal edilir ya da büsbütün sahipsiz kalır. Nitekim 1. yüzyılda yaşayan Roma İmparatoru Titus'un Senato'ya hitabında kullanıldığı tespit edilebilen “Söz uçar, yazı kalır.” sözünü ilk defa kimin söylediği de artık bilinmiyor. Söz için bu söylenenler yazı için de geçerlidir. Yazı da elden ele, zihinden zihne dolaşır; dolaşırken değişir. Bazen hüsn-i niyyetle iktibas, hüsn-i maksadla teşbih, bazense suiniyyetle intihal edilir, tahrif olunur; lakin kaybolmaz. Dahası söz ve yazı bir milletin dilinden başka bir milletin diline de geçer. Geçerken de az çok ama mutlaka değişir, başkalaşır. Platon, Eflâtun; İbn-i Sina, Avicenna olur. Leylî, Leylâ'ya; Hüsrev Ferhad'a dönüşür. “Partially cloudy”, “parçalı bulutlu” oluverir. Bunun gibi, her milletin dilinde yaşanan ancak sürat ve şiddeti bakımından 20.yüzyılda Türk Dilinde yaşananın emsaline tesadüf edilmeyen bir süreç, sözün zaman içinde şekil ve anlam değiştirmesi, yeni kelimeler yeni söyleyişlerledile getirilir, yazıya dökülür olmasıdır. Bütün bu söylenenler, bilhassa sözün ve yazının zaman içinde değişip başkalaşması hukuk metinleri bakımından da bittabi doğrudur. Bir kanunname bazen onüç asır evvele ait bir müdevvenata atıfla “Mecelle” diye isimlendirilir; bazen iktibas edildiği milletin kanuna verilen ismin tercümesiyle - karıştırılmak ihtimali olmadığı halde İsviçre gibi dil birliği olmayan küçük bir devletin kanunlarında yapıldığı üzere başına “Türk” kelimesi getirilmek suretiyle - “Türk Kanun-ı Medenîsi” ve nihayet “Türk Medeni Kanunu” adını alır. İsim bu kadar değişirken muhteva da değişir. Muhtevayı anlayabilmek yani metni doğru yorumlayabilmek için onun delaletinin yani muhtevanın ve şeklin tarih içindeki yolculuğunun adım adım takip edilmesi, kökeninin ve zaman içinde uğradığı değişikliklerin ortaya çıkartılması gerekir. Daha doğrusu, doğru yorum için uygulanması gereken metotlardan biri de budur. Dr. Yavuz Özkan'ın “1879 Tarihli Usûl-i Muhâkeme-i Hukukiyye Kanûn-ı Muvakkati'nin Modern Usul Hukukuna Etkileri” başlıklı tezi, böyle bir çalışmayı medenî usul hukukumuz bakımından, hakkıyla gerçekleştirmiştir.
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat